İslam akidesine muhalif câhil kimsenin hükmü


303

(9260) no'lu fetva: Soru: Mısır Arap Cumhuriyeti'nde İslamî cemâ'atlar arasında İmân meselelerinden bir mesele olan (Bölümün numarası 1; Page No. 765)  İslam akidesine aykırı davranan câhil bir kimse ile İslam ahkamının bir kısmını terk eden kimsenin hükmü konusunda İslâmi cemâ'atlar arasında tartışmalar çoğaldı. Hatta durum kardeşler arasında birbirlerine düşmanlığa kadar ilerledi. Cahilliği m'azur gören fırka ile m'azur görmeyen iki fırka arasında araştırma ve tartışmalar iyice arttı. Onlardan bazıları cahilleri fer'î konularda m'azur görüp asli konularda m'azur olmadıklarını söylerken, diğerleri câhil kimseleri hem fer'î konular hem de aslî konularda mazur olduklarını ifade ederler. Ve yine onlardan bazıları der ki: Bu konuda delil getirildi öyleyse bu delil cehaleti m'azur görür, insanları (doğruya) çağırır ve kendilerine tebliğ yapılmadıkça küfürle hükmedilmez. Eğer bu davetten yüz çevirirlerse o zaman kafir olurlar. Cehaleti m'azur görmeyenler ise onların küfre düşürücü işler yapmaları ve inandıkları (yanlış) şeylere deliller getirmeleri sebebiyle onların kafir olduklarına hükmettiler, şirk eylemiyle islamdan çıkmış kafirler olarak onları terkettiler. Ve ben kime tabi olacağım hususunda bu iki grup arasında tereddütte kaldım. Bu durumda bir grup diğer grubu aykırı davranmakla itham ediyor ve diğer grup da onları aykırı davranmakla itham ediyor. Her iki grup da kendilerinin hak üzere diğerlerinin ise batıl üzere olduklarını iddia etmektedirler. Kimin hak üzere kimin dalalet üzere olduğunu bilmiyorum. Bu husustaki ihtilaf sebebiyle bu bela müslümanlar arasında umumi bir sorun olarak yayıldı. Bunlardan kim hak üzere ve kim batıl üzeredir. Ben Resulullah (s.a.v.)'in, sahabesinin (r.a.) tabi olduğu hak yola tabi olmak istiyorum.


Cevap: Allah'tan başkasına yalvarmak, yine O'ndan başkası adına kurban kesmek, adak adamak v.b gibi Allah'a yapılması gereken ibâdetler hususunda mükellefin cehaleti m'azur görülmez. Ancak müslüman olmayan bir ülkede yaşıyor ve İslam daveti kendisine ulaşmamışsa o zaman salt cahilliği sebebiyle değil, tebliğin kendisine ulaşmaması nedeniyle mazur görülür. Çünkü Müslim Ebû Hüreyre (r.a.) dan Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: Muhammed'in nefsini kudret eliyle tutan zata ( Allah’a ) yemin ederim ki, bu ümmetten her kim yahudi olsun hiristiyan olsun beni işitir, sonra da bana gönderilenlere iman etmeden ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır. Peygamber (s.a.v.) kendisini işitmiş kimseyi m'azur görmemiştir. İslam ülkesinde yaşayan kimse muhakkak Peygamber (s.a.v.)'i işitmiştir. Dolayısıyla iman esasları konusunda cehaleti sebebiyle mazur görülmez. (Bölümün numarası 1; Page No. 766) Ama Peygamber (s.a.v.)'den silahlarını üzerine asacakları bir zât-ü envat (sedir ağacı) tayin etmesi talebinde bulunanlara gelince küfür dönemine ait konuşmalar yapıyorlardı. Bunu sadece istediler ama yapmadılar. Onların bu talepleri şeriata aykırı idi. Peygamber (s.a.v.), onların talep ettiklerini yapmaları halinde kafir olacaklarını söyleyerek cevap verdi.Başarı Allah'tandır! Efendimiz Muhammed'e (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam olsun.





Tags: