Kadının idari makamlara gelmesi ya da erkeklere liderlik yapması


474

(Bölümün numarası 17; Page No. 13) (11780) no'lu fetvanın yedinci ve sekizinci soruları: Soru 7 ve 8: Erkeklerden daha kültürlü olan bazı kadınların erkeklere lider olması caiz midir? Kadının namazda cemaate imamlık yapamamasının dışında kadınların idari makamlara gelmesinin ya da liderlik yapmasının başka engelleri var mıdır? ve niçin?


Cevap 7 ve 8: Sünnet, şeriatın evrensel hedefleri (mekasıt), icma ve hayatın gerçekleri kadının devlet yöneticiliği ve yargı görevlerini üstlenmediğini göstermiştir. Ebû Bekre kanalıyla aktarılan şu hadisin umumî ifadesi bunu göstermektedir: Hz. Peygamber (s.a.v.), Farsların yönetim işlerini bir kadına teslim ettiklerini öğrenince Başlarına bir kadın geçiren kavim, asla iflah olmaz. buyurur. Hadiste geçen "kavim" kelimesi de "kadın" kelimesi de nefiy bağlamında belirtisiz (nekra) olarak geldiğinden umum ifade eder. Usulde bilindiği üzere asıl olan, lafzın umumiliğidir, sebebin hususiliği değildir. Çünkü gerçekte kadınlar rasyonel akletme ve düşünme noktasında eksiktirler ama duygusallıkta güçlüdürler. Duygusallıkları rasyonel düşünmelerinin önüne geçer. (Bölümün numarası 17; Page No. 14)  Yönetim işleri yöneticinin halkın durumunu denetlemesini, yapılması gereken kamu hizmetlerini yürütmesini, bunun için vilayetlere seyahat etmesini, toplumdaki birey ve gruplarla buluşmasını, bazen cihat için orduları komuta edip, ittifaklar ve anlaşmalar imzalamak için düşmanla karşı karşıya gelmesini, barış ve savaş durumlarında erkek ve kadın, toplumdaki bütün fert ve gruplardan biat almasını, vb. ağır işleri gerektirir ki bunlar ne kadının doğasıyla ne de iffet ve edebini korumak için vazedilmiş kadınla ilgili hükümlerle uyuşur. Hülefa-yi Raşidin ve hayırlı olduğuna açıkça tanıklık edilen ilk üç asırdaki ulemanın devlet yönetimi ve yargının bir kadına tevdi edilemeyeceğine dair fiili ittifakları (icma) da bunu teyit etmektedir. Bu dönemde Kur'ân, hadis ve ahkam konularında kendilerine başvurulan kültürlü kadınlar vardı. Buna rağmen dönemin kadınları, devlet başkanlığı, idari makamlar ve kamu yönetiminde görev alma arzusu izhar etmemişlerdir. Yine tarihi tecrübeler de bunu göstermektedir. İslam öncesi dönemlerde örneğine az rastlansa da mücbir sebeplerle Belkıs'ın Yemen'e kraliçe olduğunu görüyoruz. Bununla beraber Allah'ın Peygamberi Süleyman'ın (a.s.) mektubunu alınca Belkıs iradesini yitirmiş, sinirleri altüst olmuştur. Kavminin erkekleri güçlü olduklarını, ülkelerini savunmak ve krallıklarını korumak için kendilerine karşı savaş açmayı ve devletlerine saldırmayı düşünenlerle savaşmaya hazır olduklarını, buna yeltenenlerin umutlarını kursaklarında bırakacaklarını söylemelerine rağmen bu sözlerin hiç biriiçindeki endişe ve korkuları gidermye yetmemiş, krallığının elinden çıkacağından, şan ve şerefini yitireceğinden korkarak askeri yöntemlerle krallığını korumaya ve ülkesine yönelik saldırıları püskürtmeye cesaret edememiştir. Bunun yerine Süleyman'a bir hediye göndermeyi, belki bundan memnun kalır da ülkesine saldırmaktan vazgeçer ve böylece krallığı ve ülkesine barış ve huzur getirebileceğini düşünmüştür. Ancak ıslahat ve hidayet lideri, güç ve otorite sahibi olan, Allah'ın Peygamberi Süleyman (a.s.) maddi hediyenin cazibesine kanmamış, bilakis Kur'ân'da Allah'ın anlattığı gibi (Bölümün numarası 17; Page No. 15)  Hediyenizle (ben değil) siz sevinirsiniz. demiştir. Sonra Süleyman (a.s.) Belkıs'ın tahtının getirilmesini emredip tahtı getirtmiş, Belkıs sarayına gelince, Senin tahtın da böyle mi? (dendi.) O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! Sonra (Ona:) Köşke gir! (dendi.) Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: Bu, billûrdan yapılmış, şeffaf bir zemindir, dedi. Melike de di ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleymanla beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum. (Bölümün numarası 17; Page No. 16) Bu kıssada Süleyman'ın (a.s.) tehdit ve uyarılarla teslim olmasını istediği mektubunu alan Belkıs'ın hissettiği korku ve ürpertiyi anlayabiliyoruz. Savaş meydanında Süleyman'la (a.s.) karşılamaktan korkmuştu. Halbuki kavmi ona, askeri bakımdan güçlü ve kuvvetli olduklarını bildirmişlerdi. Ayrıca krallar, genelde gururlu, mütekebbir ve krallıklarına karşı kıskanç ve hırslı olurlar. Bütün bunlara rağmen Belkıs zayıf karakterli insanların yöntemini tercih ederek belki canımı ve krallığımı kurtarabilirim diye düşünerek Süleyman'ı (a.s.) malla aldatma cihetine gitmişti. Buna tahtını gördüğündeki haleti ruhiyesini de eklemek gerekir. O anda yaşadığı dehşet haliyle kendi tahtından kuşkulandığı gibi aynı zamanda Süleyman'ın (a.s.) büyük saltanının büyüsünden de kendini alamamıştı. Güçlü duygusallıkları sebebiyle görüntüden etkilenen bütün kadınlar gibi Belkıs da Süleyman'ın mülkünden etkilenip ona teslim olmuş, davetine boyun eğerek Süleyman'la beraber yönünü alemlerin rabbi Allah'a dönmüştür. Başarı Allah'tandır! Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, âilesine ve sahabesine salât ve selam etsin.




Tags: