(2175) no'lu fetva:
Soru: Tayland'ın
güneyinde bulunan
memleketimiz
Fatani'de
(Bölümün numarası 2; Page No. 32) ölünün ailesinin yemek yapması hususunda büyük bir problem var, bu konu ve aşağıda gelecek konular hususunda zatınızın bizi bilgilendirmenizi rica ediyorum:-Mükellefin hükümleri- Vacip (farz), mendup, caiz, mekruh, haram.Şöyle diyerek zikredilen hükümleri inkar eden kimsenin hükmü nedir:1 : Vacip hakkında, mendup, mübah, mekruhtur veya haramdır.2 : Mendup hakkında, vacib, mübah, mekruh ya da haramdır,3 : Mübah hakkında, vacip, mendup, mekruh veya haramdır,4 : Mekruh hakkında, vacip, mendup, mübah veya haramdır,5 : Haram hakkında da vacip, mendup, mübah veya mekruhtur v.b. diyen kimsenin (hükmü nedir?) (Bölümün numarası 2; Page No. 33) Bunun bazı örnekleri: ilim adamları derler ki: ölünün ailesinin yemek yapması ve ziyafet vermesi mekruhtur, Çünkü ziyafet sevinçli durumlar içindir, şerli (üzüntülü) durumlar için değildir, (bu sebeple) ölünün ardından ziyafet verilmesi sevilmeyen bir bidattır.) (Bazıları da) dedi ki: (Ölünün arkasından birinci, ikinci, üçüncü günü ve bir hafta sonrasında ziyafet vermek mekruhtur.) Bazıları da şöyle dedi: (Dört mezhep imamı da insanların toplanarak ölünün ailesinin ziyafet vermesinin mekruh olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.) İlim adamlarının bu v.b. sözleri, memleketimiz
Fatani'de ilim adamaları,
çoğunlukla geçmiş ilim adamlarının söylediklerinin aksini söylemektedirler. Onlardan bazısı, sünnet, bazısı mübah, az bir grub da vacibtir, derler. Ben ve
Hacı Abdullah ve Hacı Muhammed Salih,
ve Hacı
Abdurrahman Cafakya
geçmişteki alimlerin söylediklerini söylüyoruz. Bu meseleden dolayı birbirlerini tekfir ettiler. Birbirlerinin kestiklerini yemiyorlar. Birbirlerinin kızlarını nikahlamıyorlar. Bu sebeple zatınızdan bu konuya uygun yeterli bir cevap vermenizi, inşaallah ücretsiz çoğaltıp bütün insanlara dağıtmak üzere tarafımıza göndermenizi rica ediyorum.
Cevap: Öncelikle: Sahih Sünnet, (olması gerekenin) ölünün ailesinin dışında diğer müslüman kardeşlerinin yardım etmek, gönüllerini hoş etmek için yemek yaparak ölünün ailesine göndermeleri şeklinde olduğuna delalet eder. Çünkü cenaze sahipleri, kendileri için yemek yapmaktan ziyade kendi dertleriyle ve (taziye için) gelen misafirlerle meşgul olmaktadırlar. Bu konuda
Ebû Davut,
Süneninde
Abdullah b.
Cafer'in
şöyle dediğini
rivayet etti: Cafer (r.a)
şehid edildiğinde
ölüm haberi gelince Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
Cafer ailesine yemek hazırlayın, şüphesiz onları meşgul edecek
bir
şey başlarına gelmiştir
Bu hadisi
Ahmed,
Ebu Davud,
(Bölümün numarası 2; Page No. 34)
Tirmizî ve
İbn-i Mace rivayet etmiştir.
Tirmizi,
bu hadisi hasen hadis olarak değerlendirmiştir.
Ölünün ailesinin insanlara yemek yapması ve bunun adet haline getirilmesine gelince ne Peygaberimiz (s.a.v.)'den ne de Raşid halifelerden nakledilen böyle bir bilgiye sahip değiliz. Bilakis bu bid'at bir uygulamadır. Cenaze sahiblerinin kendilerini bırakıp yemekle meşgul olmaya (mecbur edeceği için) ve yine peygamberin (s.a.v.) ve Raşid Halifelerin (r.a.) sünnetinden saparak cahiliye adetlerine benzemesinden dolayı bu uygulamanın terkedilmesi gerekir. Bu hususta
İmam
Ahmed,
Cerir b.
Abdullah el-Beceli'den şöyle rivayet etti:
Sahabe (r.a.)ölünün ailesi yanında toplanmayı ve onların yemek hazırlamasını onun üzerine feryad-ü figan ederek ağlamaya denk (bir günah) olarak görürlerdi.) Aynı şekilde mezar başında kurban kesmek, ölüm anında veya cenazenin evden çıkarılması anında kurban kesmek caiz değildir. Çünkü,
bu konuda
Ahmed
ve Ebu Davud'un
Enes
(r.a.)'dan
rivayet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
İslamda ukr (birinin mezarı başında kurban kesmek) yoktur
(Bölümün numarası 2; Page No. 35) İkinci olarak : Bir müslüman, içtihada yer olmayacak ve te'vil kabul etmeyecek şekilde kitap ve sünnetle sabit olan kesin bir delile aykırı hareket etse, -ya da kesin sabit bir icmaya muhalif olsa- ve hüküm konusunuda kendisine doğru olan açıklama yapıldığında kabul ederse Allah'a hamd olsun, yok açıklama yapıldıktan ve kendisine delil sunulduktan sonra da kabul etmez Allah'ın hükmünü değiştirme hususunda ısrar ederse- onun küfrüne hükmedilir ve islamdan dönen mürted hükümleri uygulanır. Bunun örneği: Beş vakit namazı veya bir vaktini ya da orucun, zekatın, haccın farziyetini inkar eden, kitap ve sünnetin delalet ettiği manayı te'vil edip, ümmetin icmasına önem vermeyen kimsedir. (Bir kimse) Sübûtu (varlığı) ihtilaflı olan bir delil ile sabit olan bir hükme muhalefet ederse, veya farklı manalar ve hükümlerle te'vil ederse bu kimsenin muhalefeti ictihad edilebilen içtihadî bir meselededir - dolayısıyla tekfir edilmez. Hata ederse affedilir ve ictihadından dolayı da sevap kazanır. Doğru ictihad ederse, biri ictihad ettiği için diğeri de ictihadında isabet ettiği için iki sevap kazanır ve doğruyu bulduğu için övülür. Bunun örneği: Cemaatın fatiha okumasının gerekliliğini reddeden kimse ile cemaatın fatiha okuması gerektiğini söyleyen kimse(dir.) Cenaze sahiplerinin insanları toplayıp yemek yapmaları hakkında : müstehaptır , ya da mübahtır , veya haram değil mekruhtur, v.b. diyen kimseyi tekfir etmek caiz değildir. Arkasında namaz kılmak reddedilmez, nikahı engellenmez, kestiğini yemek haram olmaz. Ama bu hususta şer'î deliller ışığında müzakere edilir ve nasihat gerekir. Çünkü o müslüman kardeştir ve müslümanların hukukuna sahiptir. Bu gibi konularda ihtilaf etmek tâli ( fer'i ) ve ictihadi konularda ihtilaf etmek demektir. Benzeri konular sahabe (r.a) ve selef imamları arasında cereyan etmiştir ama, onlar ne birbirlerini tekfir etmişler ne de birbirlerine darılmışlardır.Başarı Allah'tandır! Efendimiz Muhammed'e (s.a.v.), âilesine ve sahabesine salât ve selam olsun.