(Bölümün numarası 2; Page No. 58) Boş sayfa (Bölümün numarası 2; Page No. 59)
Tasavvuf
(Bölümün numarası 2; Page No. 60) (12143) Numaralı fetva:
Soru 1:
Tasavvuf tarikat şeyhi, gaybi haberlere ve durumlara muttali olduğu bir nura sahip olduğunu iddia ediyor. O, büyük ölçüde onda şeytanın bir dahli olmadığına ve onda Cebrail (a.s.)'ın bir aracılığı olmadığına inanıyor. Bu tahkikle onun yanında kesinleşmiş olan işleri "emir" olarak isimlendiriyor Adetine göre her muamelesinde şöyle diyor: Emir geldiği zaman şöyle yaparım ve gelmezse birşey yapmam. Yani, o Allah'tan gelen bir emirdir. Onun hayatının esası bu tahkik ve bu emirdir. Kim bu emri kabul etmez ve onun tahkikine inanmazsa, şeyh: "o münafıktır ve kovulmuştur" der ve onu meclisinden çıkarır.
Cevap 1: Gaybi işleri ancak Allah Te'âlâ bilir. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez.
(Bölümün numarası 2; Page No. 61) İddia ettiği gayb ilmini emir olarak isimlendirmesi, söylediği batıl şeyi kabul etmeleri için, insanların kafasını karıştırmadan başka bir şey değildir. İddia ettiği şeyi tasdik etmeyen kimseyi münafık olarak nitelemesi, doğru değildir. Bilakis yapılması gereken, gaybi işleri bildiği iddiasını yalanlamaktır. Gayb iddiasında bulunanın hükmü hakkında 189 numarayla tarafımızdan bir fetva yayınlanmıştır ki, metni şöyledir: Gaybi işlerde asıl olan, onun ilminin sadece Allah'a mahsus olmasıdır. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
ve Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Fakat Allah Te'âlâ, peygamberlerinden razı olduğu kimseleri bazı gaybi şeylere muttali kılabilir. Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur :
O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;(26)Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,
ve Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur:
De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Uzun bir hadiste şöyle gelmiştir:
Ümmü'l Alâ
tarikiyla rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
“Osman b. Maz'un Medine'de vefat edip, yıkanıp kefenlenince; Rasulullah yanımıza geldi. Ben şöyle dedim: "Allahın rahmeti üzerine olsun ey Ebu Sâib, benim sana şahadetim şudur ki, mutlaka Allah sana ikramda bulunacaktır.” Bunun üzerine Rasulullah: (s.a.v.): “Allahın ona ikram edeceğini nereden biliyorsun?” diye sordu. Ümmu'l-Alâ: “Babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü, Allah (ona ikram etmezse) kime ikram eder?” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) de: “Ona (Osman'a) gelince, vallahi kendisine ölüm gelmiştir, vallahi şüphesiz ben de onun için hayır umarım. Ve vallahi, ben Allah'ın Rasûlü olduğum halde bana (ahirette) nasıl muamele edileceğini bilmiyorum” dedi. Ummu'l-Alâ bu uyarı üzerine şunları söylemişti: “Allah'a yemin ederim, bundan sonra ebediyen
hiçbir
kimseyi (Bölümün numarası 2; Page No. 62)
tezkiye
etmeyeceğim.
Hadisi
Ahmed rivayet etmiş
ve Buhari "Sahih"inde "cenazeler"
Bölümünde
aktarmıştır. Ondan gelen bir rivayet de şöyledir:
Ben bir peygamber olmama rağmen onunla ne yapılacağını bilemiyorum.
Bir çok hadiste, bazı ashabının akibetlerini Allah Peygamber'e (s.a.v.) bildirmiş ve onları cennetle müjdelemiştir. Buhari ve Müslim'de geçen
Ömer b. Hattap'tan (r.a.) rivayet edilen
bir
hadiste
şöyle buyrulmaktadır:
Cebrail, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) kıyametin ne zaman kopacağını sordu. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir" buyurdular.
Sonra kıyametin alametlerini haber verdi. Bu, diğer gaip haberler hariç ancak Allah'ın bildirdiği gaybı bildiğine ve ihtiyaç halinde onu haber verdiğine delalet etmektedir.